İhmal Edilen Çocukluk

Çocuklar hayallerinden ibarettir. Hayaller insanlara yaşama isteği verirler. Yaşama yön, anlam ve ilham verirler. Çocukların gelecekleri için bunlara ihtiyacı vardır. Hayaller yaşamlarını besler, olası geleceklerini görmelerini sağlar. Bu yüzden hayal kurma yeteneklerini asla kaybetmemeleri gerekir.

İhmal çocukların gelişimi için olumlu bir ortam sağlamanın karşıtıdır. Farklı şekilleri vardır: gıda, beslenme, sağlık gibi temel ihtiyaçlarını karşılamamak, yalnız bırakmak, konuşmamak, şarkı söylememek, dinlememek, sevildiğini hissettirmemek vb.

Ortama ne kadar çok şey katar, ortamını ne kadar olumlu, besleyici ve sevecen hale getirirsek o kadar iyi olur. Bunlar olmadığında çocuk bu teşvikten, bu çevresel katkıdan mahrum kalır. Bu da çocuğun gelişimine zarar verir. Özellikle ilk yıllar bedenin ve beynin bu etkileşime en ihtiyaç duyduğu dönemdir.

Beyin anne rahminde döllenmeden birkaç hafta sonra oluşmaya başlar. 9 aylık hamilelikte beyin o kadar gelişir ki; hamileliğin sonunda beyin bir yetişkin beyninin küçük haline benzer.

Beyin iyi bir bakım, teşvik, dil gibi şeyler edinirse normal bir gelişim gösterecektir. Bunlardan mahrum kalırsa ya da kötü deneyim yaşarsa anormal olarak gelişecektir.

Çok zor şartlarda yaşayan çocuklar gelişimi tehlikede olanlardır. Birkaç kötü gün

geçirmekten bahsetmiyorum. Haftalarca, aylarca, yıllarca kronik olarak çok az olumlu etkileşim olması durumunu kastediyorum.

Stres düzeyinin çok yüksek olduğu, büyük yoksulluk içinde olan, şiddet ortamında bulunan, depresyon gibi ciddi ruhsal hastalıkları ya da madde kullanımı olan, yarını ya da bir sonraki haftayı düşünecek durumda olmayan, sadece günü atlatmaya çalışan, ev yaşantıları düzensiz olan insanların olduğu ortamlardan bahsediyorum. Bu ebeveynler çocuklarını sevmediklerinden değil, kendi hayat koşullarında boğulduklarından dolayı çocuklarını ihmal ederler.

Her anne baba çocukları için en iyiyi ister. Gelişmesini, büyümesini sağlayacak ortamı yaratmak ister.

Laos’un en yüksek ve ücra köşelerindeki bir anneye sorun,

Nairobi’nin yoksul mahallelerinde yaşayan bir anneye sorun,

And Dağları’nda bir babayla konuşun,

Cenevre’deki bir ebeveyn… hepsi çocukları için en iyiyi ister.

Yüksek düzeyde stres, çatışma, gıdasızlık, yetersiz beslenme hepsi bir arada çocuk için TOKSİK ORTAM oluşturuyor ve çocuğun potansiyelini geliştirmesini engelliyor.

Bir bebek için açlık hissetmek hayati bir tehlikedir. Ağlama alarmını tetikler. Bebeğin onunla ilgilenen, o ağlamanın anlamını bilen ve ihtiyaçlarını karşılayan bir annesi ya da başka bir yetişkin varsa bebek bir memnuniyet hafızası geliştirir. Stres hormonu seviyesi azalır ve döngü devam eder.

Memnun olmayan bir çocuğun vücudunda stres hormonları uzun süre kalır. Bu toksiktir. Çocuk yavaş yavaş asabi hale gelir, kilo verir ve beyin sinapsislerini kaybeder. Yetersiz beslenen bir çocuk çevresini incelemeyi düşünmez, enerjisi olmadığı için hiçbir şey yapmak istemez. Öğrenme yeteneği kötü etkilenir.

Katılım gösteren, aktif çocuk öğrenir; çünkü tüm refleksleri duyusal uyarım sayesinde bilgi edinmesine imkan verir.

Yetişkinlerin ebeveynliği yüksek oranda kendilerine nasıl ebeveynlik yapıldığından etkilenir. Bu yetişkinlerin kapasiteleri, becerileri, yetenekleri kendilerinin güvenli ve düzenli bir ortamda büyüyüp büyümediklerine göre belirlenir. Bu döngünün kırılması gereklidir. Yetersiz beslenen bebek yetersiz besleyen bir anneye dönüşür ve bu anne de yetersiz beslenen bir bebek dünyaya getirir. Bu bir döngüdür.

Bazı çocuklar fazla paraları ve olanakları olmasa da ilgili ebeveynlerle büyür. Bu çocuklarda bile fark görülür. Mesela anne eğitimli olmayabilir, konuşma dili sofistike değildir; çocuğun duyduğu konuşma dili yetersizdir. Annenin eğitimi arttıkça çocuğun kelime dağarcığının arttığını biliyoruz.

Dolayısıyla iyi niyetli bir anne, her şeyi doğru yapmak istiyor olsa bile basit bir dil kullanırsa çocuğun da dili kısıtlı düzeyde kalacaktır. Bir çalışmada az eğitimli ailelerin çocukları ile iyi eğitimli ailelerin çocuklarının kullandıkları kelimeler sayılarak fark belirlenmiş. Çocukların 4 yaş itibariyle 30 milyon kelime az duydukları bulunmuş. Bu sonuçlar, yapılan beyin araştırmalarıyla karşılaştırılınca beynin dil ve okuma yazmadan sorumlu alanlarında sistematik değişimler görülüyor. (***bu çalışmayla ilgili Dr. Dana Suskind’in 30 Milyon Kelime isimli kitabını ilham veren kitaplar başlığı altında bulabilirsiniz)

Anne olmak muhteşemdir; ancak çok yalnızsındır. Destek sistemin varsa, çocuğu okula ya da aile büyüklerine bırakırsan anne kimliği oluşturmak daha kolaydır. Maddi sıkıntı çeken bir anne olmak çok daha zordur. Evle ilgilenmek, çocuğa bakmak, kendinle ilgilenmek gibi işlerin arasında en sona hep kendini bırakırsın.

Önce anneyle ilgilenmek, onu büyük bir empatiyle tedavi etmek gerekiyor. Anneleri sert, duyarsız, soğuk, ya da sert olarak yaftalamanın anlamı yok. Empatiyle acısını anlamak gerekiyor. Anne olarak kendini dönüştürmesine yardımcı olmak gerekli.

Aile içi şiddet kendini tekrar eden bir durum. Çocuk şiddet dolu etkileşime maruz kalırsa ilişki kurmanın farklı bir yolunu bilmez. Aile birbirine hakaret ediyorsa, dövüyor, taciz ediyorsa çocuklar bu davranışları taklit eder. Aileyle çalışıp tedavi etmek gerekiyor. Şiddet içeren bir ortamda büyüyüp anne baba olunca ne yapacağına dair başka bir fikrin olmaz. Bu bilinçli bir karar değildir.

Çocuğun bileğine biraz vurmak bile istesen çocuğun gördüğü şey kendinden çok büyük bir devin sinirle kendine zarar vermek istediğidir. Bizlerin karşısına üç metrelik bir dev insan çıkmasına benzer. Çocuk “dünya tehlikeli bir yer ve kendimi korumalıyım” diye düşünür. Çocuğa şiddet uygulanırsa o da şiddet eğilimli olacaktır. Çocuğun sakin ve düşünceli bir insan olma olasılığı azalmış olur. Halbuki herkes sakin, nazik, düşünceli çocukları olmasını ister.

Dayak bir güç oyunudur. Çocuğa “Ben daha büyüğüm, daha güçlüyüm. Sen ufaksın, yaşın küçük. Kendini savunamazsın, ben seni döverim” demektir. Amacı çocuğa acı çektirmektir.

Çocuklar en masum canlılar. Her ebeveynin çocuğu açık görüşle dinlemesi gerekir. Çocukların söz hakkı olduğu, dinlenmesi gerektiği, diyaloğun şart olduğunu kabul etmek çocukluğun en temel sorunlarından biri.

Çocuk şekillenmekte olan bir küçük insan olarak dinlenmeli ve dikkate alınmalıdır. Onları görmek gerekir. Bazen sadece onları anladığımızı görmek isterler.

Çocuklara bakım veren yetişkinlere yardımcı olmadan çocuklara yardımcı olamazsınız.

Ben çok çalışıyorum, çocuğuma bakıyorum, sadece kendi çocuğuma bakarım demek yetmez; çünkü o çocuk büyüyüp aynı toplumda yaşadığında toplumun ne kadarı o topluma katkı sağladığına ya da yük olduğuna göre yaşamları daha kolay veya zor olacak. Yani çocuklarınızın ve torunlarınızın iyi bir geleceği olmasını istiyorsanız yaşıtlarının eğitim açısından başarılı, ekonomik olarak üretken ve sorumluluk sahibi vatandaşlar olması gerekir.

Ekonomik büyümenin büyük bir kısmı o toplumdaki insanların yetenek ve kapasitelerine bağlıdır. Hayatınızın ilk yıllarında bazı beceriler geliştirmeniz yaşam döngüsündeki diğer her faaliyete daha iyi katılım gösterebileceğiniz anlamına gelir.

Ebeveynlik yapmak çocukla ilişki kurmak, onu gözlemlemek, destek olmak ve duygularına eşlik etmek demektir.

Brezilya’da yapılan bir çalışmada bir bebeğin bakım maliyeti yılda 500dolar, bir mahkumun maliyeti yılda 8bin dolar olarak belirlenmiş. Küçükken gösterilen çaba sayesinde gelecekte daha huzurlu yaşamak mümkün. Amerika’daki çalışmalarda ilk yıllara yapılan her 1 dolarlık yatırımın ilerki yıllarda 7 dolar olarak geri döndüğü saptanmış. Bu çok yüksek bir ekonomik geri dönüş.

Ebeveynlik aynı zamanda bir güçlenme aracı. Anne olunca bazı kadınlar ilk kez kendini bir değişim aracı olarak görmeye başlıyor. O zamana kadar hep birinin kızı ya da eşi olmuş, söyleneni yapmış. Bu güçlenme hissi hayatın başka alanlarına da yansımaya başlar.

Çocukların gelişimi ya da ülkelerin geleceği hakkında ciddi olan herkes ve her devlet ebeveynliğe yatırım yapmalıdır. Erken çocukluğa yatırım, tüm topluma yatırım anlamına gelir. Bir hikayenin başlangıcına dikkat ederseniz tüm hikayeyi daha iyi yönde değiştirebilirsiniz.

KAYNAK: Yaşamın Başlangıcı belgesel dizisi – Netflix

Bu belgeseli çok etkilenerek izledim. Çocuklarını daha iyi tanımak, anlamak isteyen tüm anne babalara tavsiye ediyorum. Aynı zamanda anne babalığın zorluklarını, eşsiz keyfini, dünyada çocuk yetiştirmedeki sosyo ekonomik koşulları uzmanların ağzından çok etkileyici görüntülerle aktarıyor. Bu yazımdakiler sadece dördünce bölümde anlatılanlardan özet bilgileri içeriyor. Diğer bölüm içerikleriyle ilgili yazı dizim devam edecek.

Bu bölüm içeriği size neler düşündürdü? 

Çocuğunuzun ihmal ortamında yetiştiğini düşünüyor musunuz? 

Düşünüyorsanız hangi açılardan ihmal edildiğini fark ediyorsunuz? 

Çocuğunuzu büyütürken çevrenizde destek sisteminiz var mı? Yoksa her şeyi kendiniz mi yapmak zorundasınız? 

Kendiniz şiddet içeren bir ortamda yetiştiniz mi? Ya da yetişen başka çocuklara tanıklık ettiniz mi? 

Öyleyse kendi ebeveynliğinize ne gibi yansımalarını fark ediyorsunuz? 

Bebeklikten başlayarak çocuğunuzu kitaplarla tanıştırdınız mı? Çocuğunuz üzerinde ne gibi etkilerini gözlemlediniz ya da gözlemliyorsunuz? 

Paylaşırsanız çok sevinirim. İçten sevgilerimle… 

Bu yazıyı paylaş

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top