Bunların olmadığı bir cesaret örneği verebilir misiniz?” diye soruyor Bréne Brown. Hayata karşı cesur olduğumuz anda tehlikelere ve risklere karşı ekspoze oluruz. Bu cesaretin gerekliliğidir.
Örneğin birine “seni seviyorum” diyen ilk taraf olmayı seçtiğinizde tabii ki sonunda kırılma riskini de göze almış oluyorsunuz. Ya da bir ilişkiyi devam ettirme kararı almak da kırılmayı göze alarak cesaretle yola devam etmeyi gerektiriyor; tabii ki yolda kırılacaksınız, göz yaşı da dökeceksiniz; fakat kırılganlık hayal kırıklığı, üzüntü gibi duyguları içinde barındırıyor gibi görünse de aslında mutluluk, huzur, neşenin de zeminini oluşturuyor. Çünkü kırılmaktan kaçarak o olumlu duygulara da ulaşamıyoruz.
Çocuklarımız açısından duruma baktığımızda, hep cesur olsunlar, güçlü olsunlar istiyoruz; fakat aynı zamanda da üzülmesinler, strese girmesinler, hiç hayal kırıklığı yaşamasınlar diye arzu ediyoruz. Yaşamak öyle bir şey değil. Bunu yetişkin olarak bizler biliyoruz; ancak biz bile kırılmaktan korktuğumuz için ne çok şeyi erteliyoruz, ya da yapmıyoruz. Bu duygulardan kendimizi korumak için biz bile kaçıyoruz.
Hayatta ne kadar cesur davranırlarsa o kadar yenilebileceklerini de, hayal kırıklığı yaşayabileceklerini de, sonunda üzülebileceklerini de söylemeliyiz onlara. Öğrenmek, büyümek, gelişmek için bunların şart olduğunu model olarak göstermeliyiz. Yenilgiler, kayıplar, hayal kırıklıkları karşısında bizim tepkilerimize bakarak kendi tepkilerini vermeyi öğreniyorlar. Önlerine çıkan fırsatları nasıl karşılayacaklarını belirlemek için çok önemli bir farkındalık bu.
Bréne Brown konuşmasında kendi hayatından çok samimi örneklerle bunları anlatıyor bize. Kesinlikle izlemenizi öneriyorum