Çocuğun Birey Olarak Varlık Göstermesi

Doğum sıvı bir çevreden hava bir çevreye geçilen radikal bir değişimdir. Bebek anneden ayrılır ve yeni bir kimlik ortaya çıkar.

Doğum öncesi anne ve bebek bir bütün. Dünyaya geldikten sonra ikisi için de yaşanan şok dönemi yeniden bağlanmayı gerektirir. Bağlanma iki varlık arasındaki çok yoğun ve yakın bir ilişki olarak tanımlanabilir. Bu bağ anneyi yoğun bir şekilde kendini çocuğa adamış hale getirir. Hatta bazen eşini ve kendi hayatını unutur. Anneliği doğru şekilde yapması gerektiğini düşünür.

Bağlanma sevgiyle inşa edilir. Yetişkinin çocuğa ne kadar şefkatle müdahil olduğu, ona bir birey olarak ne kadar şefkatle yanıt verdiği belirleyicidir. Bu en baştan ilişki kurmakla ilgili.

Bağlanma temas kurmaya, çocuğunuzu tanımaya, bir ilişki kurmaya ne kadar istekli olduğunuza bağlıdır. Çocuklar bağ kurmaya her zaman açıktır. Yetişkinin kendini ayarlaması gerekir.

Emzirme çocukla anne arasında yoğun bir duygusal temastır. Hem karın doyurucu hem de şefkatlidir. Bağışıklık sistemini geliştirir. Çocuğun anneyle olan ilişkisi ona nasıl bir dünyaya girdiğine ve diğer insanlardan ne kadar destek bekleyebileceğine dair inancını belirler.

Bebekler doğduğunda dağınık bir heyecan içindedirler. Ilık süt ve tensel temas onları sakinleştirir. Bu deneyimi anne şekillendirir. Anne bebek için dayanaktır. Anne bebeğe “çaresiz değilsin, ben yanındayım” güvenini verir. Ve bu bebek için bir iç ses haline gelir.

En basit şeyler bebek beyni için karmaşıktır. Yıkanma, alt değiştirme, emzirme, uyku… Tüm bu deneyimler bebeğin beyni tarafından bütünleştirilir. Kendilerini, etraflarında kimler ve neler olduğunu öğrenirler. Yetişkinin rolü bebeğin isteklerini ve ihtiyaçlarını anlayıp çocuğa kim olduğunu anlamasında yardımcı olmaktır.

Yeni doğmuş bir bebek annesinin kokusunu yüzlerce koku arasından tanır. Doğumdan hemen sonra annesini 30cm. uzaklıktan görebilir. Ebeveynlerinin ya da hamilelikte çevrede hep duyduğu insanların seslerini tanıyabilir. Bebeğe göre anne ve bebek birdir. Bebeğin kendini anneden ayrı tanıması 6-8 ay sonra olur. Yani ilk aylarda anneyi kendilerinin bir parçası olarak görüyorlar. Çocuk anneyle olan bağlarını çözdükçe gelişir. 6 aydan sonra gelişim hızlanır ve mesafe artar.

Bebek aylar geçip hareket edebildikçe ya da nesneleri elinde tuttukça yetişkinin bakışlarını gözlemler. Onaylama bakışı mı? Onaylamama bakışı mı? Güvende mi? Değil mi?

Bebeğin ağlaması, bağırması, homurdanması, ya da gerinmesi anne tarafından bir söylem, bir niyet olarak yorumlandıkça bebek bu hareketleri anlamlandırır. Dil gelişimi sürecinde çocukla ebeveyn arasında söyleşi gerekir. Sırayla konuşup birbirlerini dinlerler. Bebeğin çıkardığı sesler daha sonra sözcüklere dönüşür.

Bebek varlığını yetişkinler üstündeki etkisiyle ilişkilendirir. Annesinin ondan hoşnut olduğunu gördüğünde bebek de annesinden hoşnut olur. Bir ebeveynin en önemli işi bebeğin özerk olmasına yardım etmektir. Her çocuğun bağımsızlaşma süreci farklıdır.

Sütten kesilme ile bir kopma yaşanır. Bu süreçte bebeğin yememe veya ebeveynin söylediklerine uymama olasılığı olabilir. Çünkü kendi vücutlarını hissetmeye başlarlar. Bilinçsizce de olsa ebeveynlerine karşı çıkmaya başlarlar. Ebeveynler sonunda onların müziğiyle dans edip bazı sınırlar koyarlar. Ama bir çocuğun kendi bedeni üstündeki özerkliğini sınırlayamazlar ve sınırlamamalılar.

Yemek çocuğun ağzına tıkılarak sonuç alınamaz. Mücadeleye girmeden, çocuk kendi istek ve açlığıyla yemeyi seçmelidir.

Çocuğu tehlikelerden koruyacak kuralların pazarlığı yoktur. Ama bebekler bazı şeylerin kararını kendileri verebilir. Ne kadar inatlaşırsanız o kadar güçlerini gösterirler.

İki yaş sendromu denen dönemde “deney” yaptıklarını düşünürseniz daha az delirebilirsiniz. Bizim psikolojimizi anlamaya çalışan psikologlar gibi üzerimizde deney yapıyorlar. İlk yıl içinde ayrı bir birey olduğunu anlayan çocuğun ikinci yılda kimliği güçlenir. O zaman ebeveynin her istediğine hayır dediği dönem başlar. Bunun anlamı “BEN SEN DEĞİLİM”dir.

Çocuklar oynayarak yaşarlar. Yaşam amaçları oyun oynamaktır. İlk iki yılda temelde iki oyun şekli vardır:

1) Yetişkinlerle oynamak. Konuşan, şarkı söyleyen, gülen, hikaye anlatan, onu güldüren oyuncu bir yetişkinle iletişim içinde oyun oynamak.

2) Nesnelerle oynamak. Bunlar çocuğu 2 yaşından sonraki sembolik oyuna hazırlar. 2-3 yaş döneminde dünyayı farklı hayal edebilme yeteneği gelişir.

Çocuğun sembolik oyununa yetişkin karıştığı zaman oyuna kurallar getiriyor. Örneğin çocuk oyunda pencereden çıkmak isterken yetişkin “olmaz, kapıdan çıkmalıyız” diyor. O noktada oyun bitiyor. Çocuk için oynamak pencereden çıkabilmek, hayali çatıya tırmanmak, yaratmaktır. Kurallarla ilgisi yoktur. OYNAMAK ÖZGÜRLÜKTÜR.

Hayatın ilk gününden itibaren çocukların özgürlüğüne özen göstermeliyiz. Çünkü öğrenme ve merakı harekete geçiren ilk şey özgürlüktür.

Bütün çocuklar yaratıcıdır. Değişik şekillerde olsa da hepsi öyledir. Yetişkin dünyasında yaratıcılığın çok fazla yer bulmamasının nedenini sorgulamalıyız. Yaratıcılık aynı zamanda tehlikelidir. İtaatkar değildir, çok fazla soru sorar, eleştirel düşünmeyi uyandırır.

Kökleri olması bir çocuğun en önemli ihtiyaçlarından biridir. Çocuklar kendilerini hayata, bir aileye, bir hikayeye, bir yere ait hissetmeliler. Aidiyet hissi, öz saygı, kendine önem verme hayatın anlamı açısından çok önemlidir.

Ebeveynler çocukların günlük yaşantısında yaptıkları şeylere ne dediklerine dikkat etmeliler. İsimlerin ve kelimelerin ağırlığı, yankısı ve anlamı vardır. Kelimeler hayat doluysa hayat üretirler. Ve çocuğa şimdisini ve geleceğini yaratmasına yardım ederler. Aşağılayıcı kelimeler asla kullanılmamalı. Güzellik ve umut getiren sözcükler kullanılmalı. Bu imgeler çocuğun kendisini ve dünyayı keşfi açısından çok önemli besinlerdir.

İnsan gelişimini araştıran her bilim erken yaşların olacağımız yetişkinin belirleyicisi olarak esas olduğu konusunda hemfikirdir. Çocuğa bakım veren kişinin çocukla kalp kalbe duygusal bir ilişkisi vardır. Ve bu ilişki kişiliği yapılandırır. Sadece ilişkiler yoluyla kendini bulabilirsin. Biz, ilişkilerimizle var oluruz.

KAYNAK: Yaşamın Başlangıcı belgesel dizisi – Netflix

Bu belgeseli çok etkilenerek izledim. Çocuklarını daha iyi tanımak, anlamak isteyen tüm anne babalara tavsiye ediyorum. Aynı zamanda anne babalığın zorluklarını, eşsiz keyfini, dünyada çocuk yetiştirmedeki sosyo ekonomik koşulları uzmanların ağzından çok etkileyici görüntülerle aktarıyor. Bu yazımdakiler sadece altıncı yani son bölümde anlatılanlardan özet bilgileri içeriyor. Böylece 12 gündür devam eden yazı dizim sona erdi.

Bu bölüm içeriği size neler düşündürdü? 

Çocuğunuzun kimlik gelişimi hakkında zaman içinde neleri fark ettiniz? 

İki yaş sendromu olarak adlandırılan dönemde ne gibi zorluklar yaşadınız? 

Çocuğunuzu kendinizden ayrı bir birey olarak görebildiğinizi düşünüyor musunuz? 

Hangi konularda onun bireyselliğini kabullenmekte güçlük yaşıyorsunuz? 

Çocuğunuzun bireyselliğini ne kadar destekliyorsunuz? 

Çocuğunuz oyun oynarken özgür mü? 

Aile hikayelerinizi, çocuğunuzun bebeklik hikayelerini paylaşıyor musunuz? 

Bu hikayeler üzerine sohbet ettiğiniz zamanlarda neler gözlemliyorsunuz? 

Paylaşırsanız çok sevinirim. İçten sevgilerimle…

 

Bu yazıyı paylaş

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top