Çocuk Yetiştirmek İçin Bir Köy Gerekir

Aile yapıları değişti. Artık aileler daha küçük ve daha yalnız. Toplum olarak onları destekleyecek yapıların oluşturulması gerekiyor. Çocuk yetiştirirken ailelerin topluma, çocukların da başka çocuklara ve yetişkinlere ihtiyaçları var.

Eskiden kadınlar ev hanımıydı. Evin düzeninden sorumlulardı. Baba çalışıp ihtiyaçları karşılıyordu. Tipik düzen buydu. Kadınlar da iş dünyasına girince bu değişikliğe nasıl uyum sağlanacağı konusunda düzenleme yapılmadı.

Kadının rolü değişiyor ve genişliyor. Bugün anne olmak kadınlar için kabul edilen tek işlev değil. Başka seçenekler de var. Kadınlar bazen başka seçenekleri tercih ediyorlar bazen de buna mecbur kalıyorlar. Ama kadınlar hala idealize edilen annelik rolüne saplanmış durumdalar.

Kadınlar hem çalışmayan anne olmak; hem de tam zamanlı bir işte çalışmak istiyorlar. Hiçbir şey kaybetmeden her ikisini de yapabilirlermiş gibi.

Top model Gisele Bündchen diyor ki; çalışınca da çalışmayınca da kendimi suçlu hissettim. Her zaman onlarla olmadığım için suçlu hissettim. Şimdi bunu kabul ediyorum. Onlarla birlikteyken %100 onlarlayım. Telefonda olmuyorum. Onlarla oluyorum.

Soru şu; Annelik ve kadınların diğer projeleri uyumlu mu? İdealize edilmiş ve hayal edilmiş annelik düşünüldüğü zaman bu mümkün değil. Zaten bebeğin ihtiyacı da bu değil. Bebekler sadece anneleri tarafından yetiştirilmez. İçinde yaşadıkları kültür ve sosyal çevre tarafından da yetiştirilir. Annelerin yapması gereken yardım istemek.

En zoru annelerin bebeklerine bakarken izole olmaları. Destek ağı şart. Bu ağ aileden, komşulardan, veya bir topluluktan oluşabilir. Yalnızlık insanlar için en zararlısıdır. Sohbet, iletişim ve arkadaşlık gereklidir.

Eskiden babalar pek ilgili değildi. Özellikle ilk yıllarda çocuğa bakmak annenin rolüydü. Yeni nesil babalar ilk yıllardan itibaren rol almak için çabalıyorlar. Bu hem baba hem de çocuk için çok iyi.

Baba aktif rol aldığında çocuk diğer nesillerin sahip olamadığı duygusal yetkinlikler geliştiriyor. Erkeklerde de neşe, merhamet, genişlik hissi, insan olmanın anlamı, bir varlığı hayata getirmenin ne anlama geldiği ile ilgili derin hisler ortaya çıkıyor.

İlgili ve zaman geçiren babalar onları daha mutlu yapan, beyinlerini daha nöroplastik kılan, beyinlerinin hızla değişmesini sağlayan hormonlar salgılıyorlar. Çocuğuyla zaman geçiren babalar bunu yapmayanlara göre babalığa daha hızlı adapte olarak iyi birer baba oluyorlar. Çünkü vücutlarında onları bu şekilde programlayan değişiklikler oluyor. Tıpkı yeni annelerde olduğu gibi.

İLGİLİ BABA VE İLGİLİ ANNE SAĞLIKLI BİR ÇOCUĞA SAHİP OLMANIN YOLU.

Anne de baba da çalışınca çocuk hak ettiği ilgiyi göremiyor. Global kapitalist düzen ilgiyi yanlış yöne çekiyor. Her şey parayla ilgili.

Eğer buna inanıyorsak ve tüm teoriler yaşamın başlangıcının bir insanın entellektüel, bilişsel, duygusal ve manevi gelişimde önemli olduğunu kanıtladıysa ANNELİK İZNİ önemi bir konu. (***Ben buna BABALIK İZNİ’ni de eklemek istiyorum).

Çoğu ülke toplumun temeli olan çocukların ilk yıllardaki gelişimine yapılan yatırımın topluma ne kadar büyük bir katkı olduğunu görmüyor. Kuzey Avrupa ülkelerinde babalar da uzun bebek izni alıyor ve sorumluluk paylaşılıyor.

Amerika’da annelerin %90’ı çocuğunu emzirmek istiyor. Ancak 6 ayda sadece %16’sı emzirebiliyor. Kanada’da %26’sı. İsveç, Hollanda, Finlandiya 70’li yıllarda böyle oranlara sahipti. Şimdi kuzey yarımküredeki en yüksek emzirme oranlarına sahipler. Peki ne yaparak bunu başardılar? Mama reklamı yapmıyorlar. Hastanelerde emzirme desteği veriliyor ve oldukça uzun süren ücretli izinleri var. Böylelikle emzirme oranları yükseliyor, bu bir tesadüf değil.

Ücretsiz izin pek çok aile için seçenek değil. İlk aylarda birinin sürekli bebekle olması kritik önemde bu yüzden ücretli izin şart. Ekonomik destek olmadan bu bir seçim değil. Eğer şimdi bu yatırım yapılmazsa kayıp sonradan gelir.

Yeni doğan insanlığa yatırım yapmadan nasıl bir uygarlık sürecine ulaşmayı bekleyebiliriz? Bu da annelik ve babalık iznine yatırım yapmak demek. Bu temel koşul. Yaşamın başlangıcı dikkate alınmadığında dünya barışı, beraberlik, ve mutluluktan nasıl söz edilebilir?

Çocuk bakıcıları sabah 5’te evlerinden çıkıp kendi çocuklarını uygun olmayan bakıcılarla bırakıp şehrin diğer tarafına başka çocuklara bakmaya gidiyor.

Anneler daha az yalnız hissetmek ve bilgi paylaşmak için internete güvenebilir. Bebekle film seansı, dans dersleri, yoga, parklarda anne buluşmaları gibi etkinlikler yapabilirler. Böyle etkinliklerde farklılıklar hoş görüldüğü sürece çok güzel. Bu annelerden kimisi bebekle uyuyup sürekli emzirmeyi de tercih edebilir. Kimisi bebeğinden ayrı uyuyup biberonla beslemeyi de tercih edebilir. Herkese  hoşgörü ve kabulle yaklaşılırsa anneler idealize edilmiş davranışlarla baskılanmamış olur.

Okullar aile ile olan diyaloğu arttırmalı. Okulda çocuk, öğretmen ve aile hepsi eğitim için çalışır. OKUL HAYATA HAZIRLIK DEĞİLDİR, HAYATIN KENDİSİDİR.

Albert Einstein’a bir gazeteci röportajda soruyor. “Bu evrenle ilgili tek sorunuz olsaydı, ne olurdu?” Gazeteci evrenin yaratılmasıyla ilgili çok karmaşık bir soru bekliyordu. Fiziğin sabitleri nelerdir? gibi. Einstein “Evren arkadaş canlısı mı?” diye sordu.

Bebeğin sorusu da bu olmalı. Dünya arkadaş canlısı mı? Ben neredeyim? Düşmanca bir yerde miyim?

İlk yılların bu kadar önemli olduğunu biliyorsak (gelecekteki başarısı, zekası, sağlığı) bunun sadece annenin işi olduğu nasıl düşünülebilir? Bu tüm toplumun, hükümetlerin, endüstrilerin görevi. Bu bir sistem meselesi. Beslenme sistemi, sağlık sistemi, eğitim sistemi hepsi bir bütün. Hepsinde temel değişiklikler gerekiyor.

Eğer çocuğun yaşama isteğinin anne ve çocuk veya baba ve çocuk arasındaki sevgi dolu, kozmik ilişkiden kaynaklandığını ve bunun yaşamın başında başladığını biliyorsak; neden her şeyi bu döneme yatırmayalım? Neden hükümetler, toplum, aileler her şeyi yaşamın başlangıcına yatırmasın?

Çocuğu onurlandıran bir kültürde çocuğu önceleyen bir değer sistemi politikayı düzenler. Çocukları dünyaya yayılan bir şefkat devriminin merkezine yerleştirmeliyiz.

KAYNAK: Yaşamın Başlangıcı belgesel dizisi – Netflix

Bu belgeseli çok etkilenerek izledim. Çocuklarını daha iyi tanımak, anlamak isteyen tüm anne babalara tavsiye ediyorum. Aynı zamanda anne babalığın zorluklarını, eşsiz keyfini, dünyada çocuk yetiştirmedeki sosyo ekonomik koşulları uzmanların ağzından çok etkileyici görüntülerle aktarıyor. Bu yazımdakiler sadece beşinci bölümde anlatılanlardan özet bilgileri içeriyor. Son bölüm içeriği ile ilgili yazım devam edecek.

Bu bölüm içeriği size neler düşündürdü?

Çalışan ya da ev hanımı olan bir anne olmak size neler hissettiriyor? Ya da çocuklarınız küçükken neler hissettirdi?

Ne gibi zorluklarını ya da ne gibi avantajlarını deneyimlediniz?

Çocuğunuzu büyütürken yeterince destek gördünüz mü? Yoksa yalnız mıydınız?

Eşiniz çocuğuyla ilgili aktif sorumluluk üstleniyor mu? Çocuğun bakımında ortak olduğunuzu ne kadar hissediyorsunuz?

Doğumdan sonra ne süreyle izin kullandınız?

İşe dönmekle ilgili neler deneyimlediniz?

Doğum sonrası başka annelerle sosyal etkileşim içinde miydiniz?

Birlikteyken kabul gördüğünüzü ne kadar hissettiniz? Yoksa yargılandığınızı mı düşündünüz?

Paylaşırsanız çok sevinirim. İçten sevgilerimle…

Bu yazıyı paylaş

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top