Bir önceki yazımda çocuğumuzun ağlamasına izin vermekten çok ağladığı zaman nasıl tavır takındığımız daha önemli demiştim.
Peki, ağladığı zaman ne yapacağımızı biliyor muyuz? Bununla ilgili de bir anket yapmıştım ve aşağıdaki sonuçları elde ettim.
%8 “Ağlama” diyerek susturmaya çalışırım.
%24 Ağlaması beni huzursuz eder, ama sakin kalmaya çalışırım.
%40 Şefkatle yanında dururum, izin verirse sarılırım.
%28 Dikkatini başka yöne çekmeye çalışırım.
Şimdi her birini birlikte ele alalım.
Öncelikle “ağlama”, “bir şey olmadı”, “ne var ağlayacak” dediğimizde çocuğun duygusunu bastırmış, önemsememiş, tanımamış oluyoruz. Çocuk “ben üzüntümü ya da acımı ifade ediyorum ama demek ki bu en güvendiğim kişiler tarafından önemsiz bulunuyor, o zaman ben bundan sonra duygularımı içimde tutayım, paylaşmayayım” sonucuna varıyor. Sonra yetişkin haliyle de duygularını, ihtiyaçlarını ifade etmeye korkan, kabul görmeyeceğinden çekinen bir insan haline geliyor.
Çocuğun ağlamasının bizi huzursuz etmesi demek bana göre ağlamayı bir tetikleyici olarak değerlendirmek demek. Yani çocuk ağlıyor ve ben tetikleniyorum; ama sakin kalmaya çalışarak kendime göre bir başarı gösteriyorum. Peki ağlama neden tetikleyici bir rol oynuyor? Bunun cevabı herkes için farklı da olabilir; ama çocukluğunda ağlayarak duygusunu ifade etmesine izin verilmemiş çocukların yetişkin olduğunda da ağlama sesine tahammül edememesi mümkün. Çünkü bunu yanlış ve kabul edilemez bir davranış olarak kodlamış olabilirler. Bunun için de bir anket yaptım ve çocukken ağlamasına izin verilmeyenlerin oranı %50 çıktı. Çocukken ağlaması hoş karşılanmayan kişiler yetişkin halleriyle de ağlarken kendini kötü hissetmeye devam ediyor. Bunu utanç verici olarak nitelendiriyor, ağlamasını bir güçsüzlük ifadesi olarak görüyor, ya da yalnızken bile hemen kendini o moddan çıkarmaya çalışıyor; şöyle gönül rahatlığıyla ağlayıp rahatlayamıyor. Başlı başına bunu keşfetmek bile tetiklenmeye daha farklı yaklaşmanıza sebep olabilir.
Ağlarken çocuğu susturmak için dikkatini başka yere çekmek de çok doğru bir tavır değil ne yazık ki; çünkü yine duygusunu yaşamasına izin vermemiş oluyoruz. Ağlamayı kaçınılması gereken bir davranış olarak tanımlamasına sebep oluyoruz.
O zaman ne yapmak gerekiyor? Yanında durarak ona duygusunu ifade etmesi için güvenli alanı açmak, şefkatle varlık göstermek en doğrusu. O sırada izin veriyorsa sarılabiliriz ya da hafifçe omzuna dokunabiliriz. Burada çocuğumuzu tanımak, doğru gözlemlemek önemli. Ağlama davranışına takılmayıp altında yatan sebebi anlamaya çalışmak kıymetli.
Örneğin, çocuğunuzu okuldan aldınız. Oyuncakçıya gitmek istiyor. Gidemeyeceğinizi açıklıyorsunuz. Ağlamaya başladı. Sonra parkın yanından geçiyorsunuz, bu defa da “parka gidelim” diye daha da ağlamaya başladı. Parka da gidemeyeceğinizi söylediniz. “Ya ne şımarık bir çocuksun, okula gittin, tüm gün arkadaşlarınla oynadın, evimiz oyuncak dolu, sen bunlar için minnettar olacağına ağlıyorsun” filan gibi söylenmeye başlamadan ya da bunları aklınızdan bile geçirip negatif duygulara saplanmadan önce gerçekten merakla yaklaşmanızı öneririm. “Bu çocuk hangi duyguyu boşaltma ihtiyacı hissediyor? Neden böyle tepki veriyor?”. Böyle düşünüp sadece şefkatle yanında durduğunuzda, “çok üzüldün biliyorum bitanem, tamam ben yanındayım” gibi koşulsuz kabulle yaklaştığınızda bir süre sonra sakinleşince belki de okulda yaşadığı bir olayı anlatmaya başlayacak size. Belki de okulda dışlandığını hissettiği, güvensizlik yaşadığı bir olay oldu ve sizin yanınıza gelince de saçma bir yerden patlama yaşadı. Yeter ki siz söylenerek, azarlayarak, yargılayarak çocuğu daha da yalnızlığa itmeyin. Onun güvenli limanı olmak bu demek.
Diyelim ki çocuğunuzun ekran süresi doldu, artık televizyon ya da tableti kapatması gerekiyor. Son yarım saat ya da son on dakika gibi uyarılarınızı yapmış olmanıza rağmen kapatıldığı için ağlıyor. Üç seçeneğiniz var; birincisi “ay kıyamam ama ben sana… tamam ağlama lütfen, hadi bir bölüm daha izle” deyip biraz daha ekran süresi verebilirsiniz. Bunu yaptığınızda çocuk “hm demek ki ben her istediğim olmadığında ağlarsam, istediklerimi alırım” mesajını alır. İkincisi “ağlarsan ağla, bitti artık televizyon” deyip ne kadar kararlı bir ebeveyn olduğunuzu göstermiş olursunuz; ama çocuğunuz kendini çok yalnız ve çaresiz hisseder, içinde size karşı öfke biriktirir. Üçüncü seçeneğiniz “üzüldüğünü biliyorum bitanem, daha uzun izlemek isterdin; ama süren doldu… ağlamak istersen ağlayabilirsin, ben senin yanındayım. Tamam canım benim” deyip yanında durduğunuz, duygusunu yargısızca kabul ettiğiniz ve sınırınıza bağlı kaldığınız zaman göreceksiniz ki çocuk size sınırlar konusunda güvenecek, duygularını size açmak konusunda güvenecek, aranızdaki güvenli bağ güçlenecek.
Bunları okumak sizde nasıl bir duygu oluşturdu?
Siz genelde hangi otomatik tavrı gösterirken yakalıyorsunuz kendinizi?
Merakla ve kabulle yaklaşmayı deneyimlemek ilişkinizde nasıl bir fark yaratır?
Benimle paylaşırsanız çok sevinirim. İçten sevgilerimle…